13 Ağustos 2009

Can Yücel - Anladım

Yaşayınca Anladım

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..

Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...


Can Yücel


http://www.youtube.com/watch?v=OS6nUEWM5vc

30 Haziran 2009

Liselerde utandıran anket sonucu!


TÜBİTAK için 4 lisede 289 öğrenciyle yapılan bir araştırma, öğrencilerin Türk ve dünya tarihine damga vurmuş kişileri çok fazla tanımadığını ortaya çıkardı.

Fotoğrafları gösterilen 12 Eylül darbesinin lideri ve 7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren'i ‘Tanımıyorum’ diyen erkek öğrencilerin oranı yüzde 69, kızların yüzde 88 çıktı. İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy'u da erkek ve kız öğrencilerin yarısından fazlası tanımadı. Küba'da devrime imza atan Che Guevara, Sultan Vahdettin ve Karl Marx'tan daha çok tanınırken, ‘50 Cent’ adı ile popüler olan ABD'li rap müzik sanatçısı Curtis James Jackson, tanınırlıkta ünlü piyanist Fahir Atakoğlu, Ayhan Işık, Müşfik Kenter, Ayşe Kulin ve Orhan Pamuk'un toplamını geçti.
Antalya Anadolu Lisesi 11'inci sınıf öğrencileri Mustafa Kürşat Sert ve Meysa Baykal tarafından felsefe öğretmeni Seda Ünal gözetiminde geçen Ocak ve Şubat aylarında TÜBİTAK için hazırlanan bir araştırmanın sonuçları, anketi yapanları da şaşırttı. Sonuç raporunda, ‘Çalışmamız boyunca bilimin nesnellik ilkesine uygun davrandık. Ancak çalışmamızın sonucunda ortaya çıkan, yakın tarihimizdeki önemli kişiliklerin ve sanatçıların tanınmayışı bizi şaşırtan bir durumdu” denildi.
ANKETİ YAPANLAR DA ŞAŞIRDI
Antalya'da dört farklı ortaöğrenim kurumunda eğitimlerine devam eden 289 öğrenciyle yapılan araştırmada, deneklere tarihi ve siyasi kişiler, sanatçı ve düşünürler ile tarihi yerlerin fotoğrafları gösterildi, ‘Tanıyorum’, ‘Tanımıyorum’ şıklarını işaretlemeleri istendi. Dünya ve Türkiye siyasi tarihine bir dönem damgalarını vuran Sultan Vahdettin, Enver Paşa, Ernesto Che Guevara, Kenan Evren ve Karl Marx içerisinden en bilindik kişi Che Guevara çıktı. Che ankete katılan erkeklerin yüzde 75'i, kızların da yüzde 66'sı tarafından tanınırken, Türkiye'nin yakın siyasi tarihine damgasını vuran Kenan Evren'i ise erkeklerin yüzde 69'u, kızların ise yüzde 88'i tanımadı. 1980 darbesinden 10- 11 yıl sonra doğan ve bugün lise eğitimi alan öğrencilerin yarısından fazlasının Kenan Evren'i fotoğrafından tanımaması, anketörleri en çok şaşırtan durum oldu.
KENDİMİZE YABANCIYIZ
‘Küreselleşme, ortaöğretim gençliğini kendi kültüründen uzaklaştırarak toplumsal kimliğine yabancılaştırmaktadır’ hipoteziyle ortaya atılan araştırmada, kendi sanatçılarımızı tanımadığımız ortaya çıktı. Oynadığı 200'e yakın filmle Türk Sinema tarihine ‘Taçsız Kral’ olarak geçen ve 1950'li yılların sonunda şansını Hollywood'da deneyen Ayhan Işık, ankete katılan erkeklerin yüzde 22'si, kızların ise yüzde 27'si tarafından tanındı. Buna karşılık, Hollywood starı Angelina Jolie'nin ise ankete katılan her 100 kişiden 80'i tarafından tanındığı saptandı. Nobel Edebiyat ödülü alan yazar Orhan Pamuk ise ankete katılanların ancak yüzde 47'si tarafından tanındı.
FAHİR ATAKOĞLU'NU TANIYAN YOK
Araştırmaya denek olarak katılan öğrencilerin tamamına yakınının Antalya merkeze 70 kilometre uzaklıktaki Side'de bulunan Apollon Tapınağı'nı bilmedikleri ortaya çıktı. İtalya'nın simgesi olan Pisa Kulesi ise erkeklerin yüzde 61'i, kızların ise yüzde 45'i tarafından tanındı. Besteleriyle birçok müzik ödülü alan ünlü piyanist Fahir Atakoğlu’nu hemen hemen hiç kimse tanımazken, son yıllarda dünyayı saran ‘Rap’ müziğinin Amerikalı temsilcisi 50 Cent’i ankete katılanların çok büyük bir kısmının tanıdığı belirlendi. 50 Cent’i tanıyan erkeklerin oranı 92, kızların ise 82'i çıktı.

7 Kasım 2007

Breh Breh... AKP'nin PKK tutumu (Yılmaz Özdil)

Breh breh...

Şırnak’ta 12 sivil katledildi...
"Kimseye pabuç bırakmayız!"

Şırnak’ta 13 asker şehit...
"Rüzgár eken fırtına biçer!"

Hakkári’de 12 asker şehit...
"Bedeli neyse öderiz, ödetiriz!"
"Hevesleri kursaklarında kalacak!"

Tezkere...
"İnce eleyip sık dokuyoruz!"

Barzani’ye...
"Boş laflara karnımız tok!"

Talabani’ye...
"Herkes ayağını denk alsın!"
"Sözün bittiği yerdeyiz!"

DTP’ye...
"Bindiğin dalı kesme!"

CHP’ye...
"Elini taşın altına koy!"

MHP’ye...
"Bin düşünür, pir adım atarız!"

İngiltere’ye giderken...
"İnceldiği yerden kopsun!"

Oxford’da...
"Sabır taşımız çatlamıştır!"

Romanya’dan dönerken...
"Günah bizden gitti!"

AKP toplantısında...
"Bıçak kemiğe dayandı!"

Rice gelmeden önce...
"Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz!"

*
ABD’ye bi indi...
"Pozitif duygular içindeyim."

YILMAZ ÖZDİL 6 Kasım 2007

4 Ekim 2007

Evlilik Üzerine Özdeyişler...

Evlendikten sonra erkek ve kadın, yazı-tura gibidir; asla yüz yüze
gelmezler, ancak hep beraberdirler.

İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eşiniz kötü olursa filozof olursunuz..

Hemant Joshi: Her durumda evlenin.

Socrates: Kadınlar bize her zaman büyük hedefler gösterir, ve onlara
ulaşmamızı engeller.

Dumas: Hiç yanıtlayamadığım en büyük soru şu olagelmiştir: 'Bir kadın ne ister?'

Sigmund Freud: Karıma bazı sözler etmişimdir, o da bana bazı paragraflarla cevap vermiştir.

Anonim: Bazı kişiler uzun evliliğimizin sırlarını sorarlar; Biz haftada iki kez restorana gideriz. Biraz mum ışığı, akşam yemeği, hafif müzik ve dans... O salı günleri gider, ben cuma.'

Henny Youngman: Terörizm beni hiç endişelendirmez. İki yıldır evliyim.

Sam Kinison: Fon transferi için elektronik bankacılıktan hızlı tek yol vardır ve buna evlilik adı verilir.

James Holt McGavran: Her iki karımla da talihim kötü gitti. Birincisi beni terketti, ikincisi terketmedi.

Patrick Murray: Evliliğinizi iyi götürmek istiyorsanız;
1) hatalı olduğunuzda itiraf edin,
2) haklı olduğunuzda susmayı bilin.

Nash: Karınızın doğum gününü unutmamanızın en iyi yöntemi, bir kez unutmanızdır.

Anonim: Evlenmeden önce ne yaptım, biliyor musunuz? İstediğim her şeyi..

Henny Youngman: Karımla ben 20 yıl çok mutlu yaşadık. Sonra da tanıştık.

Rodney Dangerfield: İyi bir kadın, kendisinin yaptığı her hatasında kocasını affedendir.

Milton Berle: Evlilik, kişinin düşmanıyla yattığı tek savaş şeklidir.

Anonim: Adamın biri evlenecek kadın aradığı ilanını verir. Ertesi gün aynı mesajı ileten yüzlerce mektup alır: 'Benimkini alabilirsin'.

Anonim: Birinci adam (iftiharla): 'Benim karım bir melek!'
İkinci adam: 'Çok şanslısın, benimki hala yaşıyor'

GÜLMEK İSTEYEN TÜM ERKEKLERE VE İYİ BİR ESPRİ ANLAYIŞINA SAHİP TÜM HANIMLARA…

-- En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. MESNEVİ

17 Ağustos 2007

Bu şiir çok güzelmiş...

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar...

Geçti, istemem gelmeni ,
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar....
Necip Fazıl

Son dörtlük için Ebru'ya teşekkür ederim.. :)

AB'ye girelim de nasıl girersek girelim (mi?)

Cstwertskst şehrinde Marichelli Borboie adında ihtiyar bir kız vardı. Sofuluğuyla, kız oğlan kız oluşuyla, yaptığı hayır işleriyle ün kazanmıştı. Kafasını tek bir şeye takmıştı. Öbür dünyada Aziz Pierre'nin elini sıkarak cennete girmek istiyordu.
Fakat Tanrı, bayan Borboie'nin sabrını sınamak için olsa gerek onun başına bir bela gönderdi. Yetim kalan yeğini Bobillas, bayan Borboie'nin hayatını zindan eyledi. Bu dinsiz, imansız haylaz çocuk, sarhoşluğu, kavgaları, kötü kadınlara düşkünlüğü, iyi kadınları iğfal etmesi ile Cstwertskst şehrinin baş belası oldu.Derken efendim, ülkesinin karıştığı bir savaş, bayan Borboie'ye yeğeninden kurtulmak için bir fırsat yarattı. Yeğenini askere gönderecekti. Bobillas'ı süvari birliğine yazdırdı. Atına bindirip cepheye yolladı.Bobillas askere gideli altı ay olmuştu. Poldev orduları sınırda savaşırken bir salgın hastalık Cstwertskst şehrini kasıp kavurdu.
Bayan Borboie hastalığa ilk yakalananlardan biri oldu. Ölümünü sükunla karşıladı. Malını mülkünü kiliseye bağışladı. Tanrının adını anarak öldü. Haber şehre yayıldığında herkes ihtiyar kızın o akşam yemeğini cennet melekleriyle birlikte yiyeceğinden emindi.
Tek hedefe kilitlenmek kötü
Bayan Borboie, bu dünyada gözünü kapayıp, öbür dünyada açınca, gök kapıları'nda tuhaf bir manzara ile karşılaştı. Savaşta şehit olan askerleri cennete öncelikle aldıklarından siviller aylardır cennet kapısı önünde bekleşiyordu. Kalabalığı yararak ve de askerlerin arasına karışarak birkaç defa kapıya kadar ulaşıp, kapıdaki meleklere:
"- Beni tanımadınız mı? Ben Bayan Borboie'yim...
Yaşım altmışsekiz. Hâlâ bakireyim. Elime erkek eli değmedi. Tanrı ve kilise ne buyurdu, ne istedi ise yaptım. Benden istenip de yapmadığım bir şey kalmadı..." Cennete ben girmeyeceğim de kim girecek, şeklinde yakarmaları hiçbir sonuç vermedi.
Kapının önünde sıra beklemeye başladı. O beklerken sıra sıra cennete giren askerleri izledi. Kahroldu. Günler, aylar geçti...
Bir gün birden irkildi. Önünden geçen atlıların biri, ciğeri beş para etmez yeğeni Bobillas değil miydi? İsyan edercesine atlılara doğru atıldı:
İhtiyar kadın anlamadı
Hey, sefil herif... Şerefsiz haydut... Sen de mi cennete giriyorsun? Hem de ben burada, kapının önünde günlerdir, aylardır beklerken...
Bobillas, ihtiyar kadını gördü:
Ağlama, seni de sokarım cennete dedi. Belinden kavradığı gibi atının arkasına oturttu.
İhtiyar kadın ne olduğunu anlayamadan cennetin kapısına geldiler. Aziz Pierre, askerin atının terkisindeki yaşlı kadını gördü:
Hey asker, durun bakalım... Atın terkisindeki bu kadın da kim oluyor? O giremez!.. diye bağırdı.
İhtiyar kadın korkusundan ne yapacağını şaşırmış, tam anlamıyla çökmüştü. Nerede ise attan düşecekti. Süvari Bobillas, üzengilerinin üzerinde hafifçe doğruldu. Kalpağını çıkararak Aziz Pierre'yi selamladı:
Alayın orospusudur, efendim!
Ha pekala.. Alayın orospusu ise mesele yok... Geçin...
Bayan Borboie, bu muazzam alçalışı, bir hıçkırık içinde sineye çekti. Bir "bakire" ve de "Tanrı'nın sevgili kulu" olarak giremediği cennete, "alayın orospusu" olarak girmişti... Ne yapabilirdi ki... Burada niçinler, nasıllar hiçbir anlam taşımıyordu...
Alınganlık gereksiz
Bu hikâyeyi, Varlık Yayınları tarafından 1956 yılında bastırılan 1 TL fiyatla satılan "Marcel Ayme"nin "Duvargeçen" isimli hikâye kitabında okumuştum. Daha önce başka olaylar nedeniyle de okuyucularıma aktardığım bu hikâyeyi bugün ekonomi sayfasında yayımlamamın bir nedeni var. "Çok bekledik, çok fedakârlık ettik... Alınganlık göstermeye ve de dert etmeye gerek yok... AB'ye bir an önce girelim de nasıl girersek girelim" havasının ağır bastığı şu günlerde hikâyeyi sayın okuyucularıma hatırlatmak istedim. guras@milliyet.com.tr
03/10/2005
http://www.milliyet.com.tr/2005/10/03/yazar/uras.html

13 Ağustos 2007

3 günlük Cide gezim...

8-11 Ağustos arasında memleketim Cide'yi 1 yıl aradan sonra ziyaret etme fırsatı buldum.
Daha gider gitmez sıcaktan kavrularak cilt tabakama biraz zarar verdim salak gibi! :p
Ama çoook uzun bir aradan sonra Karadeniz'in azgın dalgalarıyla boğuşma fırsatı bulmuştum ve bu güneşten kavrulmaya değerdi... ;)
En sevdiğim meyvelerin başında gelen böğürtlen topladım ve yedim.
Çarşı'daki Cuma pazarına gittim ve güzel sayılabilecek bir kaç foto da orada çektim. Ayrıca Gideros ve Köpek burnu'nu da ihmal etmedim. Gideros'taki çekimler aceleye geldiğinden buraya konulacak kadar güzel yok gibi neredeyse.
Bir kaç akraba ziyeretini de araya sıkıştırıp İstanbul'a keşmekeş, ömür törpüsü, susuz, nemli ve sıcak yuvama döndüm!
Neyse sizlere bir miktar fotoğraf (düzeltme için Ebru hanım'a teşekkürler) izlettireyim: